ADİP “İNANÇ MEKANLARINDA DÖNÜŞTÜRMELER” KONFERANSI
2020 yılında Ayasofya ve Kariye gibi iki tarihi anıtın
dönüştürülmesi bize, daha geniş bir dini ve bölgesel çerçevede ibadet
mekanlarının dönüştürülmesi konusunda uluslararası bir konferans düzenleme
fikrini verdi. Üçlü bir dizi olarak planladığımız konferanslardan ilkinde büyük
bir tarihi önem taşıyan, farklı inançların varlığı nedeni ile sayısız fetih ve
yeniden-fetih olaylarının ibadet mekanlarının dönüştürülmesine de sebep olduğu Anadolu
(Küçük Asya) coğrafyası irdelenecektir. Zerdüşt, Nemrut, Mithra, Anahit
inançlarının izlerinin yerine Ezidi, Hıristiyan, Yahudilik ve Müslümanlık
inançlarının geçmesi, farklı inanç mekanlarının tarih boyunca farklı inanç
grupları tarafından kullanılmasına, dönüştürülmesine ve devamlılığına da neden
olmuştur.
Konferansımız, ibadet yerlerinin ve mekanlarının dönüştürülmesini,
hukuk, tarih, siyaset, antropoloji, mimari, ayrıca kültürel miras ve kentsel
araştırmalar açılarından disiplinler arası yaklaşımlarla tartışılacağı bir
platform oluşturmayı amaçlamaktadır. Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı ve
Cumhuriyet dönemlerini kapsayan uzun bir dönem boyunca incelenecek olan kutsal
yerler ve ibadet mekanları arasında, tekkeler, mevlevihaneler, cemevleri,
zaviyeler, bir Ezidi mezarlığı, Rum Ortodoks, Süryani, Ermeni ve Latin Katolik
gibi çeşitli cemaatlere ait kiliseler bulunmaktadır.
Sunum temaları;
·
Tek ve çoklu dönüştürme ve yeniden-dönüştürme olarak, dini yerlerin
ve ibadet mekanlarının dini, seküler ve farklı dini mekanlara
dönüştürülmesi
·
Dini yerlerin ve ibadet mekanlarının temellük edilmesi, imha
edilmesi, hasar verilmesi ve terk edilmesi.
·
Dini yerlerin ve ibadet mekanlarının hukuki statüsü ve
geçerliliklerinin/geçersizliklerinin tanınması.
·
Bu mekanların korunması için ulusal mevzuat ile uluslararası
anlaşmalar karşıtlığı çerçevesinde hukuki itirazlar, kısıtlamalar ve
yasaklamalar.
·
Mekânsal ve kentsel bağlamda dönüştürmeler.
·
Kimlik, yorum, ulusal hafıza ve işlev değiştirme çerçevesinde
dönüşümler.
Konferans dizimizin ileri aşamalarda Balkanlar ve ardından Akdeniz
ve Orta Doğu’daki dönüştürmeleri de irdelemeyi amaçlıyoruz.
Doğan Bermek
İştar Gözaydın
Yuri Stoyanov
Vanessa R. de Obaldía
“İNANÇ MEKANLARINDA DÖNÜŞTÜRMELER” KONSEPT METNİ
Zerdüşt, Nimrodiyen, Mitra ve Anahita inançlarının izleri ve
hatta daha eski ibadethaneleri, bu tür mekânların tarih boyunca farklı inanç
grupları tarafından kullanıldığını kanıtlamaktadır. Göbeklitepe’deki son
kazılar inançların ve ibadethanelerin Anadolu'da en az 12.000 yıllık ortak bir
geçmişe sahip olduğunu ortaya koymuştur. Sümerlerin Anadolu'daki yerleşimleri
M.Ö. 3000 yıl öncesine dayanmakta olup onları Hititler, Asurlar, Friglere
ilaveten Truva, Urartu, Likya, Helen gibi birçok şehir devleti izlemiştir.
Anadolu'da özellikle Büyük İskender'in işgali ve Helenistik dönemden sonra,
ayrıca Roma ve Bizans İmparatorluklarının yükselişinin ardından siyasi
faaliyetler ve dönüşümler artış göstermiştir. Roma döneminde (4-7. yüzyıllar
arası) Anadolu, Konstantinopolis’ten (İstanbul) atanan yöneticilere bağlı 24
piskoposluktan oluşan bir düzen ile yönetilmişti. 11. yüzyıla kadar devam eden
geç Bizans dönemi boyunca Anadolu'da Hıristiyan inancı teoride egemen olmasına
rağmen, pratikteki yerel farklılıklar ve genel inanışa ters düşen (sapkın)
mezhepler ve inanç grupları devlete karşı tehdit oluşturmaya devam etmiş, zaman
zaman önemli tedip hareketlerine yol açmıştı. Daha da ötesi, din ve mezhep
değiştirmeyi zorlayan ve büyük yıkımlara yol açan Haçlılar dönemi ve
İkonoklastik dönem de ibadethaneler üzerinde önemli izler bırakmıştır. Bizans
İmparatorluğu, 7. yüzyıldan itibaren Sasani ve Müslüman güçlerle de karşı
karşıya gelmeye başlamış; 11. ve 12. yüzyıl sonlarından itibaren bir yandan
Katolik Haçlıların işgal dalgaları, diğer yandan Müslüman Selçuklular ve
ardından da Osmanlıların fetihleri ile sürekli olarak yıpranmıştır. 7.
yüzyıldan itibaren Müslüman güçlerin fetihleri sonunda kilise, manastır ve
sinagogların cami, mescit ve zaviyelere dönüştürülmesi, Haçlıların zorlamaları
ile kiliselerin farklı mezheplerce kullanılmak üzere dönüştürülmesi çokça
karşılaşılan uygulamalar olmuştur. Selçuklu ve ardından Osmanlı döneminde de
benzer uygulamalar devam etmiş, İstanbul'da bulunan anıtsal Bizans katedrali
Ayasofya da dâhil olmak üzere pek çok ibadethane dönüştürülmüştür. Yaklaşık
olarak aynı dönemde, İspanya ve Portekiz'in yeniden Hıristiyanların eline
geçmesi sürecinde de birçok inanç merkezi, Hristiyan ibadethanelerine
dönüştürülmüştür. 18. yüzyıldan itibaren Osmanlı İmparatorluğu'nun zayıflamaya
başlamasıyla birlikte Balkan ülkelerindeki bazı cami ve çeşitli İslami mekânlar
kiliseye dönüştürülmüş, bazıları da farklı inançlar tarafından ortak olarak
kullanılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması ve 1923'te imzalanan Lozan
Antlaşması ile Rum Ortodoks, Yahudi ve Ermeni cemaatleri olmak üzere bazı
Azınlıkların ibadethanelerinin statüsü vatandaşlık hakları ile uyumlu hale
getirilmiş, ancak İslami inanç gruplarından Aleviler, Mevleviler ile Süryaniler
ve Ezidiler gibi bazı inanç grupları bu haklardan yoksun bırakılmıştır.
Lozan Antlaşması ve diğer bazı uluslararası antlaşmalara
rağmen, günümüz Türkiye'sinde Azınlıkların sorunlarıyla ilgili olarak hâlâ
kapsamlı bir yasal çerçeve mevcut değildir. Hâl böyle olunca da bazıları için
inanç özerkliği tanınsa da tüzel kişiliği tanınmayan inanç toplulukları
faaliyetlerine dernek veya vakıflar gibi sivil toplum kuruluşları yapısı
altında devam etmekte, bunların dini, sosyal ve hayır kurumları kurma haklarına
ilişkin tartışmalar ise süregelmektedir. Örneğin, Türkiye'de kilise kurmanın
veya bir inanç adına, mülk edinmenin yasal bir yolu yoktur. Yahudi inancının
kutsal kenti, Hıristiyanlığın doğum yeri ve İslam dininin üçüncü en kutsal
şehri olan Kudüs, günümüzde kutsal mekânlar konusundaki tartışmaların merkezinde
kalmış birşehir olmaya devam etmektedir. Bu çelişkiler her üç semavi dine ait
ibadethane ve dini mekânların kapatılmasına, kamulaştırılmasına,
dönüştürülmesine, zarar görmesine ve gayrimeşru müdahalelere, saldırılara
uğramasına neden olmaktadır. Bizans, Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu’nun
üzerinde hüküm sürdüğü topraklartarih boyunca sürekli olarak farklı inanç
gruplarının egemenliği altında kalmış, bu trafiğin doğal bir sonucu olarak dini
mekânlarla ilgili çeşitli tartışmalar yaşanmıştır. Günümüzde Ayasofya, 1453'te
Osmanlı İmparatorluğu’nun İstanbul'u fethetmesinden beri kutsal mekânlar
üzerindeki en önemli rekabet sembollerinden birini temsil etmektedir. Ayasofya
Haçlı işgallerinde yaşanan dönüşüm ve geri dönüşümlerden sonra, Ortodoks
Hıristiyanlara ait bir ibadethaneden önce Müslümanlara hizmet veren bir
ibadethaneye ve ardından Cumhuriyet döneminde tarafsız bir müzeye
dönüştürülmüştür. Günümüzde sadece Müslümanların ibadethanesi olmakla kalmayıp
aynı zamanda Kariye Cami gibi turist ve tarihçilerin ziyaretine açık olmayı
vaat eden bir camiye dönüştürülmüştür. Benzer biçimlerde Osmanlı
İmparatorluğu’nun yedi yüzyılı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin neredeyse yüz yılı
boyunca, birçok gayrimüslim ve Müslüman dini mekân ve ibadethane üzerinde
sayısız çekişme olmuş, olmaya devam etmektedir. Ancak bu dönüştürme veya
çekişmelere rağmen bazı mekân ve alanların farklı inanç grupları tarafından
ortak kullanımı da hala süregelen bir alışkanlık olarak yaşamaktadır.